Beni kimse anlamıyor - Zeynep KAÇMAZ

Beni kimse anlamıyor - Zeynep KAÇMAZ
Ergenlik, fiziksel değişimlerin yanında, duygusal çatışmaların da görüldüğü bir süreç. Bu dönemde ergenler, uçmak üzere yaratılmış, ancak henüz uçmayı bilmeyen kuşlar misali dengede durmaya çalışıyor.

Yavru kuşun yuvadan uçması için daha zaman vardır ancak tüy ve telekleri (kuşların gövde, kanat ve kuyruğunda bulunan kalın eksenli tüy) çıkmaya başlamıştır. Hiç kanat çırpmamış olmanın tüm acemiliği üzerindedir. Uçmak üzere yaratılmıştır ama bu kabiliyeti daha gösteremiyordur. Elbet bir gün kanatlanacaktır fakat henüz zamanı gelmemiştir. Tıpkı ergenlik çağındaki genç gibi. Ergen de bu dönemde, kişiliğini ararken kabuğunu çatlatmış, irade, özgüven, benlik gibi duyguların sahibi olmuştur. Ancak bunları nasıl kullanacağı konusunda bilgisiz, tecrübesiz ve cesaretsizdir.

Henüz kanatlanmaya hazır olmayan ergen bir taraftan yalnızlık çekerken diğer yandan yeni oluşan kişiliğine güvenerek kendisine uzatılan destek ellerini geri iter. Ailesinin ilgisine ihtiyaç duyarken aynı anda onları reddetme eğilimindedir. Fakat anne-babasını kırdığı/kızdırdığı anlarda bile onların kucağına sığınmaya, özellikle annesinin başını okşamasına fazlasıyla ihtiyaç duyar. Ergenlik işte böyle zıt duyguların bir arada yaşandığı bir evre. Karşıt düşünce ve duygular aynı sinede birbirleriyle çarpışıp duruyor. Genç, bu ruhsal sürece adım atmadan önce fiziksel bazı değişimlere  de uğruyor: Boyu uzuyor, kilosu artıyor/azalıyor, vücudu tüyleniyor, sivilce çıkarıyor, göğüsleri belirginleşiyor, kasları gelişiyor... Bazıları bu süreçte vücudundan utanıp onu saklamaya çalışıyor. Söz konusu değişimler kızlarda daha erken başlıyor ve sona eriyor. Onlar bu dönemi genellikle 12–21 yaşlarında atlatıyorlar. Ancak günümüzde ergenlik yaşı daha da küçüldü. Şimdilerde 9-10 yaşlarında büluğ çağına giren dahi var. Uzman pedagog Mehmet Teber, bu durumu aşırı ve erken cinsel uyarılmaya bağlıyor. Teber’e göre televizyon, internet ve reklam panoları cinsel içerikli mesajlarla dolu. Bu da çocukların dünyasında boyundan büyük konuların erken belirginleşmesine sebep oluyor. Çünkü ruh dünyasına yerleşen bir kavram, kısa süre sonra fizyolojiyi de doğru orantılı biçimde etkiliyor.

Hormonlu yiyecekler ve gıdalardaki katkı maddeleri de vücuttaki östrojen (kadınlık) ve testesteron (erkeklik) hormonlarının artmasına, bu durum da özellikle kızların erkenden olgunlaşmasına yol açıyor. Fakat vücut ve psikolojisindeki bu ani değişimi birçok çocuk kaldıramayıp  bunalıma girebiliyor. Özellikle kız çocuklarının erken dönemde (9 yaşından önce) regl olması, hormonal bir bozukluğa işaret edebiliyor. Bu durumda uzmana başvurulması şart. Çünkü eğer çocuk tedavi olmazsa  ileride boyu kısa kalabilir ve tüylenme, yumurtlama problemleri gibi hormonal rahatsızlıklara yakalanabilir.

Bunun tam aksi bazı çocuklar da ergenliğe geç girebiliyor. Erkeklerde 13,5 yaşına kadar herhangi bir cinsel belirtinin başlamaması, yani testislerin büyümemesi; kızlarda ise 14 yaşına kadar göğüslerin büyümemesi halinde ergenlik gecikmesi söz konusu. Bu daha çok erkeklerde  rastlanılan bir durum olsa da  genellikle bu çocukların laboratuvar tetkikleri normal çıkıyor. Erkeklerde genetik faktörlere dayalı büluğ gecikmesine nadiren bazı endokrinolojik ve genetik hastalıklar sebebiyet verebiliyor. Kızlarda ise gecikmiş ergenlik, erkeklerin aksine mutlaka altında patolojik sorunlar aranması gereken bir durum. Böyle çocukların hormonal tetkiklerinin yapılması ve genetik hastalıklar yönünden incelenmesi gerekiyor. Öte yandan her iki cinsiyette de ağır psikolojik sorunlar, hormonların salgılanmasını olumsuz etkileyerek boy kısalığı veya ergenliğe geç girilmesine kapı aralayabiliyor.

‘ORTAM KÖTÜ, ÇOCUĞUMU KORUMALIYIM’

Ergenliğe giren çocuklar bir yandan vücutlarındaki değişime alışmaya çalışırken diğer yandan da duygularında iniş-çıkışlar yaşıyor. Aniden sinirlenebiliyor, çok çabuk sevinebiliyor/üzülebiliyor veya odalarına kapanıp yalnız kalmak isteyebiliyorlar. Pek çok anne-baba, daha önce uyumlu ve uysal çocuklarının yerini söz dinlemeyen, asi bir bireyin aldığı kanaatinde. Böylece ergen ile ebeveyn arasında çatışmalar başlıyor. Tam da bu noktada gençler açısından en büyük sorun, anlaşılmama problemi oluyor. Konuştuğumuz ergenlerden bu sonuca varıyoruz. Zira hemen hepsi, kendilerini kimsenin anlamadığını düşünüyor. 14 yaşındaki Ahmet Sönmez, “Ailem beni hiçbir zaman anlamıyor. Her şeyime karışıyor, sürekli bir şeyleri yasaklıyorlar. Onlar için önemli olan sadece derslerim.” diye dert yanıyor. 13 yaşındaki Betül Kaya da ailesinin her şeye karışmasından muzdarip: “Kendimiz bazı şeylere karar verebilecek yaştayız. Fiziksel olarak geliştiğimiz gibi düşüncelerimiz de gelişiyor. Bu değişime bir ailemiz alışamıyor.”

Çocuklarının gözünde ‘Her şeye karışan’ konumdaki aileler, bu handikap tavırlarını evlatlarını  korumaya çalışmakla izah ediyor. 13 yaşında bir erkek çocuğu olan Mehmet Köse, “Dışarıdaki ortam kötü. Eğer çocuğuma karışmazsam oğlum farklı ortamlara girebilir. İleride bana hak vereceğine inanıyorum.” sözleriyle oğlunu neden serbest bırakmadığını açıklıyor. Oysa uzman pedagog Teber, ailelerin bu kadar kaygılı ve müdahaleci olmalarını doğru bulmuyor. Yasaklarla sorunların çözülemeyeceğine inanıyor. Ona göre anne-baba, evladının kontrolünde olması, ergen ise bağımsız olma arzusunda. Ebeveyn kendi büyüme koşullarıyla çocuğunun bugün yaşadığı durumu idare etmeye çalışıyor. Dolayısıyla çocuğunun yetiştiği dünyanın yeni referanslarından habersiz bir şekilde evladını korumaya çabalıyor. Yapılan müdahaleleri gereksiz gören ergen de anne-babasının kendisini anlamadığını düşünüyor. Hal böyle olunca ailede bir kontrol-bağımsızlık çatışması ve iletişim sorunu yaşanıyor. Halbuki aileler, birkaç basit yöntemle çocuklarıyla aralarındaki çatışmaya son verebilir. Öncelikle gençle konuşurken azarlama ve kızma ifadelerini terk etmek büyük önem taşıyor. Ardından “Seni anlamak için sence ne yapabilirim? Sana nasıl davranmalıyım?” şeklinde bir yaklaşım tarzı benimsenebilir.

Gusül abdestinin eğitim zamanı ergenlikten önce

Ergenlik fiziksel değişimlerin yaşandığı kadar dinî sorumlulukların da yüklendiği bir süreç. Yani bu çağdaki bir gencin artık dinî mükellefiyetleri yerine getirmesi gerekiyor. Bu konuda pek çok aile, çocuklarına nasıl yaklaşması gerektiğini bilemiyor. Akla takılan soruları, Adıyaman Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Eğitimi Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Süleyman Karacelil’e yönelttik.

Çocuğa dinî sorumluluk niçin ergenlikte veriliyor? Bunun hikmeti nedir?

Allah’ın insanları eğitme metotlarından birisi de tedricî - aşamalı eğitimdir. Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) namaz hadisinde olduğu gibi ibadetlere alıştırma süreci 7 yaşında başlar. 10 yaşından itibaren namaz dâhil bütün ibadetlerin devamlılığının sağlanması gerekir. Büluğ çağına gelen fert, mesuliyet alabilecek bilişsel-zihinsel-biyolojik özellikleri kazanmış demektir. Allah, bütün bu hususlara bağlı olarak ergenleri muhatap aldığı için onların dinî sorumluluğu başlamaktadır. Bunun hikmeti de hayatı anlama ve anlamlandırma çabası içindeki gencin, sağlam ve köklü inanç dünyasının bu süreçte şekillenmesi ve kalıcı hale gelmesidir.

Anne-babanın çocuğuna dinî sorumluluğunu hatırlatmadaki fonksiyonu nasıl olmalı?

İslam, evladın dinî eğitim ve öğretiminden öncelikle aileyi sorumlu tutar. Kur’an’da “Ey iman edenler! Kendilerinizi ve ailenizi yakıtı insanlarla taşlar olan o müthiş ateşten koruyun!” (Tahrim, 66/6) buyurulmaktadır ki burada aileye açıkça bir vazife yüklenmektedir. Ebeveyn, ergenlik döneminde vermek istediği bilgileri bir çocuğa verir gibi değil, geçiş döneminin zorluklarını yaşayan bir gence ‘rehberlik’ yaparak vermelidir. Yani artık hedef, gence bir şeyler öğretmek değil, onun bir şeyler öğrenmesine yardımcı olmaktır. Bu dönemde gençlere imani değerler, delil ve gerekçeleri ile öğretilirse onların sağlam bir imana ulaşmaları sağlanır. Ancak gence dini eğitim verilirken kuralcı değil, sevdirme odaklı hareket edilmelidir. Zira gencin dinî değerleri içselleştirememesi/benimsememesi, onun bildiklerini yapmamasına yol açabilir.

Guslü kim, nasıl ve ne zaman anlatmalıdır?

Gusül abdestinin eğitim zamanı ergenlikten öncedir. Ortalama 7-8 yaşlarında çocuğa banyoda gusül abdestini nasıl alacağı öğretilmeli ve her banyoya girdiğinde alması gerektiği tavsiye edilmeli. Ancak gusül abdestinin alınma nedenlerinin ayrıntıları, ergenlik dönemi yaklaşınca öğretilmelidir. Kız çocuklarına bu eğitimi annenin vermesi uygundur. Erkeklere ise babadan ziyade yakın dost ve akrabalardan yaşça büyük olan kişilerin bu eğitimi vermesi gerekir. Bu eğitimi anlatma zamanı, ortamı ve üslubunun ise iyi seçilmesi elzem. Zira pat diye “Şöyle olunca şöyle yapmalısın.” şeklindeki bir üslup yerine “Diyelim ki birisi şöyle bir hadise yaşadı...” şeklinde başkaları üzerinden mevzuya giriş yapmak daha yerinde bir tavırdır.

Ailede erkek çocuk ergenliğe girmişse evdeki bayanlar giyimlerine dikkat etmeli mi?

Çocuk iyi-kötüyü ayırt edebilecek yaşa geldikten sonra evdeki anne ve kız kardeşlerin giyimine dikkat etmesi gerekir. Çünkü çocuğun, anlamasa da bu yaşta gördüklerini dışarıda anlatabilme ihtimali vardır. Dolayısıyla kadınların, erkek çocuk daha ergenlik çağına girmeden önce evde aşırı açık gezmemeleri ve özellikle annenin, yatak odası mahremiyetini çocuğuna yansıtmaması gerekir.

Bazı çocuklar hormon bozukluğu sebebiyle çok küçük yaşta ergenliğe girebiliyor. Bu durumda hem tıbbî hem de dinî olarak nasıl bir yol izlenmeli?

Ergenlik belirtileri çok erken yaşlarda görülmeye başlanırsa tedavi için bir uzmana müracaat edilmelidir. Çünkü özellikle kız çocuklarında yaşanan bu durum hormon bozukluğuna işarettir. Ergenliğin (büluğ) İslâm âlimlerinin çoğuna göre alt ve üst sınırı kızlarda 9-15, erkeklerde ise 12-15 yaşlarıdır. Ancak erken ergenlik bir hastalık olarak değerlendirilebileceği için mükellefiyetin küçük yaşta mesela 6 yaşında başladığını söylemek mümkün değildir. Nitekim literatürde kullanım ‘akıl baliğ’ şeklinde olup bu ise sorumluluk için sadece fiziken büluğa ermek değil, aklen de mükellef olunacak konuma gelinmesini ifade eder. Oyun çağında olan, aklen sorumluluk ve mesuliyet alacak dönemde olmayan bireyi ibadetle sorumlu tutmak, gücün üzerinde bir yük olacağından “Erken ergenler ibadetle sorumlu değildir.” demek daha doğrudur. Ancak aklen de uygun bir yaşa gelince -bu ergenlik için belirttiğimiz alt sınırlardır- ibadetlerin yerine getirilmesi gerekir.

Kaynak:

0
0
0
0
0
0
0
👍
👎
😍
😥
😱
😂
😡
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan, isimsiz ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.