Aşağılanmışların ortak özelliği mimiksizlik

Pedagog Dr. Adem GÜNEŞ

“Anne baba eğitimi” konusunda en çok babalarda zorlanıyoruz.  

Geleneksel aile yapımızın erkeğe yüklediği rol, onu adım adım duyarsızlaştırıyor.

Dikkat ederseniz, belli bir yaşın üzerindeki erkeklerin mimikleri yoktur ülkemizde.

Hollandalı bir arkadaşım var şu an Türkiye’de öğretmenlik yapan…

Geçenlerde ilginç bir soru sordu: “Dikkatimi çekiyor da, Türkiye’deki insanlar mimiklerini kullanmıyorlar. Bunun sebebi nedir? Acaba kullanmak istemedikleri için mi kullanmıyorlar, yoksa kullanamadıkları için mi?”

Aslında cevabı çok basit; mimiklerimizi kullanamıyoruz…

Mimik kullanma becerisi çocuklukta edinilir…

Duygularını içten geldiğince yaşayabilmiş çocukların en belirgin kişilik özelliği “kaygısız tebessümleridir”.

Aksine, hayatın kıyısından köşesinden paçasını zor kurtarıp, çocukluğunu yaşamadan yetişkinliğe erişmiş kişilerin en belirgin özelliği ise “kasılmış” yüzleridir…

Suratları donuktur böylesi kişilerin… Gözlerinin içi bir zamandan sonra ışıldamayı da unutmuştur…

Bundandır ki, pedagojide mimik kullanamamak, çocukluk yıllarındaki “aşağılanmışlığın” bir dışa vurumu olarak kabul edilir.

Çocuğunda kaygı olan bir anne baba yanıma gelmişti. “Hocam şu ezik duruşu yok mu, deli ediyor beni.” diye başladı baba konuşmaya…   

Güçlü kuvvetli bir babaydı karşımdaki… Öyle babayiğit ki, eşi bile yanlış bir şey söylersem tersler şimdi beni el âlemin yanında diye konuşurken kocasının ağızının içine bakıyordu…

Biraz oradan biraz buradan konuştuk… Dost olduk azıcık…
Bir fırsatını bulduğumda; “Yahu bu ne asık surat böyle” deyiverdim… “Geldiğinizden beri bir kez bile yüzünüz gülmedi… Bu hâlinizle boğarsınız yanında yaşayanları, azıcık tebessüm edin lütfen, içim daraldı.” dedim…   

Şaşırdı biraz, belli belirsiz tebessüm etmeye çalıştı… Ama yüzüne yakışmadı tebessümü…

Eşi, “Hocam siz eşimin asık suratlı durduğuna bakmayın, çok iyi insandır kendisi.” diye savunmaya çalıştı…

Hâlbuki ben beyefendinin “iyi insan” olup olmadığından değil, suratındaki insanı boğan mimiksizlikten bahsediyordum…

Kolay olmuyor suratı “kasılmış” bir kişinin tebessüm edebilmesi; bazıları “cıvıklık” kabul etmiştir tebessüm etmeyi, bazıları da “otoritem sarsılır” diye endişe eder…

Hâlbuki “otorite olmak” suratı asık olmak değil, sözü dinlenir olmaktır…

“Sözünün itibarını” kaybetmiş kişi, artık otorite değil, otoriter olur…

Otorite bir babanın tesiri “bilgeliğindedir.” Kendisini sığınılacak bir liman hâline getiren mütebessim simasındadır…  Onu dinlemek genişlik verir insana… Rahatlatır…

Otoriter kişiler, çabuk sinirlenir… Gücü öfkesindedir… Sözünün dinlenmesi şefkatten değil, oluşturduğu korkudandır… Çocuğu ile kurduğu bağ, güvenli değil, kaygılı bir bağdır…

Bundandır ki otoriter babaların çocuklarının en belirgin özelliği, içi başka dışı başka olmaları, yalan söylemeye yatkınlıklarıdır… Zira çocukluk döneminde yalan, çocuğun kendisini koruma çabasından başka bir şey değildir… Ve yalan söyleyen ebeveyn çocuğundan değil, kendisinden utanmalıdır…   

Bütün bunları anlatırken usulca yaş boşaldı çocuğunu şikâyete gelen babanın gözlerinden, “Babamı anlattınız hocam…” dedi…

Evet doğru… Zira babası otoriter olan bir kişinin çocuğu ezik, çocukluğu eziklikle geçmiş kişinin yetişkinliği duyarsız olur…

Duyarsızlığın ilacı; şefkattir…

Kuşa şefkat… Karıncaya şefkat… Çiçeğe şefkat… Eşe şefkat… Çocuğa şefkat…

Kişinin kalbinde şefkat uyanmadan, yüzünde tebessüm uyanmaz...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan, isimsiz ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.