Kurban tepesine gömdüm hatıralarımı

Ali CÖRE

Kurban bayramında sarı çiğdemleri aradım o tepede.
Yongasından kayık yapıp yüzdürdüğümüz çam tomruklarını.
Eteğindeki çeşmeyi,çeşmenin oluğundan su içen sürüleri,atını sulayan ve ağaç gölgesinde dinlenen köylüleri aradım.

Ne çeşmeyi bulabildim,ne köy yolunu.
İki tane öksüz ve kimsesiz ağaç kalakalmıştı ortada.Zor tanıdım onları.İtilmişti,dışlanmıştı ve kimse uğramıyordu artık yanlarına.Belki de üzeri betonla kaplanmıştı çeşmenin.

Sarı çiğdemlerle ilk kez o tepede tanışmıştım.Kar sularıyla doymuş toprağı ısıtan Güneş iyice toprağı kabarmıştı. Baharın gelişiyle yorganının altından başını çıkaran sarı çiğdemleri ilk kez orada görmüştüm.Kıyamamıştım toplamaya.

Kurban Tepesinin bir bölümü tomruk deposuydu.Dağlardan gelen kalın tomruklar burada depolanır ve buradan sevk edilirdi.Tomrukların indirme,istifleme ve kamyonlara yüklenmesi tamamen insan gücüyle yapılırdı.Bazen işçilerden kiminin eli, kiminin ayağı tomruk altında ezilirdi.Bazen de yumuşayan toprağın üzerinden kayıp yola kadar yuvarlanırdı.Sarı çiğdemler tomrukların altında kalırdı.

Tepenin eteğinde dar ve ham asfaltla kaplı bir yol vardı.Yolun alt tarafında bir çeşme ve çeşmenin önünde uzunca bir de oluk vardı.O bölgedeki çobanlar sürülerini buradan sulardı.Çeşmenin başında akasya ağacına benzeyen iki tane ağaç vardı.

Lise yıllarında bando çalışması yaparken,okulda gürültü olmasın diyerekten ta buraya kadar yürür gelirdik.Bazen de futbol antrenmanlarında buraya kadar koşar,biraz soluklanır,biraz sohbet ederdik.Okulun sınırlarından çıkıp buraya gelmek sanki özgürlüğe kaçmak gibi bir zevk verirdi bize.

Taşköprülü'lere her mevsim farklı bir hediye gönderirdi sanki bu tepenin arkasındaki köylüler.Bazen kiraz,bazen alıç, bazen kanlıca mantarları at, eşek ve katır sırtında bu tepeden aşağı iner gelir ve meydanda satışa sunulurdu.

Katırlar ve sırtlarında ağaç dallarından örülmüş sepetler.. Sepetlerin üzerinden taşan çam ağaçlarının dibinden toplamış yeşil otlar vardı.Sepetler, altına bir taş konularak hafif eğimli vaziyette Meydanın kenarlarına yerleştirilir,otların içinden çıkarılan beyaz ve pembe kirazlar el terazilerinin zincirli kefelerinde tartılarak satılırdı.

Bazen de sırtladıkları meşe odunlarıyla çelimsiz eşekler bu tepeden iner gelirdi Taşköprü Meydanına.Burada yapılan sıkı pazarlık sonucunda odunlarını satan köylüler mahallelerin arasından geçip gider ve evlerin kapısına yıkarlardı odunları. Bu sevimli çelimsiz eşekler,köylerine dönerken, gaz yağı,çay, şeker ve pirinç gibi eksiklerini yüklenip giderlerdi.

Bir haziran akşamında son kez bu tepede toplanmıştık arkadaşlarımızla.Okul idarecilerimiz,hocalarımız,anne ve babalarımızın iştirakiyle mezuniyet gecesi düzenlemiştik bu tepedeki yurtta.

Ne zaman babamı ziyarete gitsem bu tepeye,Kiraz Dağından gelen katırlar,odun taşıyan eşekler..elinde kırbac,bacağında pantolunu kispet,şapkası kasket,üstünde yelek,çeket,pala bıyıklı at sırtında giden köylüler gözümün önüne gelir.
Bir de Müslüm Baba'nın "hangimiz sevmedik" şarkısını duyar gibi olurum buralarda nedense.

Bunları anlattım da anneme : "şaşudung mu lan oğlum sen" dedi bana.
Sahi yaş ilerleyince herhalde ben de "şaşumuya başladım."
Sizde de oluyor mu böyle şeyler?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan, isimsiz ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.