Yeni SBS'nin Daha Kötü Olma Riski Var

'Sonuna insanların geleceğiyle ilgili önemli bir kavşak noktasını koyduğunuz hiçbir sınav sisteminin öğrenci ve veli nezdindekini önemini azaltamazsınız'

Stanford Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde yüksek lisans eğitimi almış olan Aydagül Liberya Eğitim Bakanlığı’nda “İlköğretimi Yeniden Yapılandırma Programı”nın koordinatörlüğünü de üstlenen Eğitim Reformu Girişimi’nin (ERG) Direktörü Batuhan Aydagül, Taraf'tan Tuğba Tekerek'e eğitim sistemi ve geçtiğimiz hafta değişen ortaöğretime geçiş sınavı ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Aydagül, "Biz bu kadar güçlü bir hükümetin şunu demesini beklerdik: "Eğitim ideolojisine hep asker karar vermiş, gelin biz sivil bir girişim halinde eğitimde nasıl bir çerçeve ve içerik istiyoruz, Türkiye’nin farklılıklarını nasıl kapsarız, nasıl çocuklara birbirlerinden korkmamayı öğretiriz, bunu tartışalım." dedi.

İşte, Aydagül'ün açıklamalarından dikkat çeken bazı bölümler:

- Türkiye eğitim sisteminde temel sorunlar neler?

İki temel sorun var. İlki çocuklar okula gidiyor ama öğrenemiyor. 15 yaşındaki öğrencilerimizden yüzde 40’ı uluslararası değerlendirmelere göre en temel matematik yetkinliğine sahip değiller. Örneğin dolar kurunu veriyorsunuz, 100 doların lira karşılığını soruyorsunuz, hesaplayamıyorlar. Birinci sorun öğrenememe...

İkinci sorun ise bu öğrenme öğrenememenin eşit dağılmaması. Eğitim sisteminde çocuklar sosyal ve ekonomik olarak gruplandırılıyor, ayrıştırılıyor. Daha yüksek sosyo-ekonomik düzeyden gelmiş çocuklar daha yüksek puanlı okullara gidiyor. Diğerleri düşük puanlı olanlara... Ve bu ayrıştırma öğrenme çıktılarına yansıyor. Eğitimin eşitliği sağlamadaki önemli potansiyeli var ya; nerede doğarsa doğsun, çocuklara eşit şartlar verilmeli, hepsi okula gitmeli, ama eşit olarak da öğrenebilmeli. Bu, Türkiye’de böyle olmuyor.

- AK Parti iktidarında bu alanlarda iyileşme olmadı mı?

PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) skorlarına göre 2003’ten 2009’a Türkiye’de en alt düzeydeki öğrenci sayısının azaldığını ve toplam başarı düzeyinin arttığını görüyoruz. Bu iyi... Fakat Türkiye’nin 2003 noktası o kadar kötü ki bu gelişme, büyük resmin içinde Türkiye’yi akranları arasında iyi bir yere taşımıyor. OECD ülkeleri arasında Türkiye hâlâ Meksika ve Şili’yle beraber PISA sıralamasında son üçte, Avrupa ülkelerinin hepsinden geride. Dünyanın “en”i olma konusunda çok iddialı bir hükümetimiz var, hükümetin son derece bilinçli bir Ekonomi Bakanı var; Ali Babacan. Babacan ¨Türkiye’de eğitimin büyümeye etkisi olacaksa, öğrenme çıktılarında iyileşmeyle olacak¨ diyor. Durum bu kadar açıkken siyasi iradenin öğrenme çıktılarını iyileştirmek için attığı adımlar ne yazık ki problemin etrafında dolaşıyor, özüne dokunmuyor.

- Neden?

Atılacak adımların, en ince iş gerektiren kısmı öğretmenlerle çalışmayı ve onlara odaklanmayı gerekiyor. Halbuki bu hükümetin zayıf karnı ince iş yapmak. Bina dikelim, kanun yazalım, eğitimi ikiye bölelim, tablet dağıtalım... Hükümet bu gibi görünür şeylerde çok hızlı ama işin uzmanlık kullanmayı, katılımcılığı harekete geçirmeyi gerektiren kısmında sabırlı davranamıyor.

- Ama bir yandan da birçok eğitim hamlesi oldu. Bunlardan hangileri başarılıydı?

Örneğin erişim, yani çocukların okula gitmesi konusunda çok iyi şeyler yapıldı. Kız çocukların okullaşması için yapılanlar, yoksul çocuklar için şartlı nakit yardımları, okul devamsızlıklarının bir problem olarak benimsenip gündeme alınması önemliydi. Erken çocukluk eğitiminde çok iyi şeyler gördük. ERG olarak biz 2003-2011’i eğitim açısından çok tutarlı bir dönem olarak görüyoruz. Bu dönemin büyük kısmı tek bakan, Hüseyin Çelik döneminde geçti. Bu dönemde Milli Eğitim Bakanlığı’nda (MEB) veri temelli politika yapma kültürünün geliştiğini de gördük. Bence muhteşemdi. 2011’de biz şu kanıdaydık: “Eğitim treni iyi yolda. Erişim sorununu önemli ölçüde halletti, sıra kaliteyi artırmaya ve eşitsizlikleri azaltmaya geldi.¨

- Sonra ne oldu?

2011 seçimleri dönüm noktası oldu. Ondan sonra eğitim politikalarının üzerinde muhafazakâr ideolojinin etkilerini görmeye başladık. Herşey iyi giderken bir anda 4+4+4 düştü gündeme. Ve bence tren yoldan çıkı.

- Muhafazakâr bakış, eğitim sistemine ne noktalarda yansıdı?

En önemlisi 4+4+4. Bu reformun AK Parti’de tabanın talebiyle gerçekleştiğini söylediler bize, arkasında da imam hatip ortaokullarının açılması isteği olduğu algısı hâkim. Siyasi irade, halktan gelen talep yönünde imam hatiplerin ortaokulunu açmak istemiş olabilir. Bu gayet meşru. Ama, biz o zaman şunu söyledik mesele buysa tüm eğitim sistemini hallaç pamuğu gibi atmadan gelin bunu tartışalım. Ama Türkiye iktidarıyla muhalefetiyle kötü bir sınav verdi, iş kavgaya dönüştü ve biz eğitim reformu değil siyasi reform yapmış olduk.

- Tüm bunlar eğitimde askeri vesayet izlerini geriletme olarak da değerlendirilemez mi?

Geçmişte eğitim ideolojisinin askeri vesayet altında belirlendiğine kuşku duymuyorum. Dört beş önemli kanun var, hepsi askeri vesayet altında çıkmış. Hükümet 2003’te öğretim programı (müfredat) reformuyla bunu dönüştürmeye başladı. Bu çok önemliydi. Çünkü, reformu aktif yurttaş yetiştirmek üzere kurguladı, en azından bunu beyan etti. Ama başka konular da var.

- Ne gibi konular?

Çift dillilik, yerelleşme, hangi kararın merkezde, hangisinin yerelde verileceği meselesi, Atatürkçülük dersinin içeriği... Bunlar önemli konular. Anayasa gibi eğitim felsefesinin de tartışılması gerekiyor. Biz bu kadar güçlü bir hükümetin şunu demesini beklerdik: ¨Eğitim ideolojisine hep asker karar vermiş, gelin biz sivil bir girişim halinde eğitimde nasıl bir çerçeve ve içerik istiyoruz, Türkiye’nin farklılıklarını nasıl kapsarız, nasıl çocuklara birbirlerinden korkmamayı öğretiriz, bunu tartışalım.¨ 4+4+4’ü Türkiye’yi bu kadar kutuplaştırarak geçirmek yerine “Hadi tartışalım” diyebilirdi.

- Uzlaşılabilir miydi?

Uzlaşılabilirdi. Ben bunu kaçan bir fırsat olarak görüyorum. Gelinen noktada bizim işimizi yapmamız yine zorlaştı. 2011’den bu yana, ilk 8 yılda övgüyle bahsettiğim bakanlık kültüründe de gerileme var. Bu nedenle kendimizi karamsar bir tabloda buluyoruz. Sorunları çözmek için her türlü şart mevcut idi, hâlâ da mevcut aslında.

Daha kötü olma riski var

- Yeni sınav sistemiyle neyi hedefliyor hükümet?

Eğitim Bakanı’nın söylediği öğrencilerin öğrenme keyiflerinin artması, streslerinin azalması.

- Öyle olacak mı?

Biz kuşkuluyuz. Çünkü sınav sistemi değişiyor ama sınavların önemi değişmiyor, bu sınavların sonucunda geleceğiniz yatıyor. Sonuna insanların geleceğiyle ilgili önemli bir kavşak noktasını koyduğunuz hiçbir sınav sisteminin öğrenci ve veli nezdindekini önemini azaltamazsınız. Ayrıca biz MEB’in niye ortaöğretimi yeniden tasarlamadan ortaöğretime geçiş sistemini karara bağladığını anlamıyoruz.

- Ortaöğretim yeniden mi tasarlanıyor?

Evet. Bakanlık bunun için çalışıyor, geçen seneden beri sivil toplum kuruluşlarından fikir alıyor. Yeni sistemde Anadolu liseleri, meslek liseleri nasıl olacak, sınavla öğrenci almayan liselere nasıl öğrenci yerleştirilecek? Bunlar çok kritik sorular. Biz ortaöğretimin yapısına karar vermeden, buraya nasıl öğrenci alınacağına dair işleyişi değiştirdik.

👍 BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan, isimsiz ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.

MEB Haberleri