Ali CÖRE

Ali CÖRE

Eve Dönüş Çilesi

Eve Dönüş Çilesi

Saat 18:00 olmuş mesai bitmiş, serin büroları boşaltan personel telaşla asansörleri doldurmuş. Çoğunun beklemeye tahammülü yok, merdivenlerden hızlı adımlarala inerek türnikelere geliyor. Turnikelerde espri ve şakalaşanların arasından, acele ile geri dönenler dikkat çekiyor. Belliki unuttuları bir şeyleri almaya gidiyorlar.
Havanın sıcaklığı halen devam ediyor. Bazıları bu akşamki dönüşün ne kadar süreceğini cep telofonundan öğrenmeye çalışıyor. Trafiğin yoğunluğu sıcaklığın üzerine iyice bunaltıyor.
Plazanın dağ serinliğinden çıkan çalışanlar basamaklardan adımını atıp servise binecekken yüzlerini dalayan sıcak ve kuru çöl havas onlar geri itiyor.Hareket saatine kadar içeride oturmak yerine dışarda güneşin altında beklemeyi tercih ediyorlar.
Nihayet hareket saati geliyor, istemeyerek de olsa herkes biniyor. Önce göz gezdirip serin kuytu bir yer aranıyor. Ne var ki böyle bir yer bulunmuyor.

Servis hareket edip ilerledikçe herkesin önce saç diplerindeki sonra sırtındaki ter gözenekleri hızlıca açılmaya başlıyor. Kimi elinin içiyle terini siliyor kimisi cebinde unuttuğu peçeteleri hatırlıyor.

Gazete ile serinlemeye çalışanların yanısıra ,bazıları bir ümidle kafasını kaldırıp klimanın çalışıp çalışmadığına bakıyor, emin olmak için eliyle kontrol ediyor. Ama nafile ne gazetenin yelpazesi ne de deliklerden gelen "üfürük"onları serinletmiyor.

Belliki klimasında bir sorun var. Ya gazı bitmiş, ya filtreleri tıkalı ya da aracın kendisi gibi yaşlanmış.
Bazen çalışacak gibi oluyor, ancak gürültü ve ses yapıyor diye söylentilerden dolayı geri klima motoru kapatılıyor. Tepemizdeki deliklerden gelen tozlu hava saçlarımızı ve koynumuzu doldursa da buna razı oluyoruz.
Cılız fanın üflediği hava bir nebze kabullenilmiş çaresizlik içinde oturanları rahatlatıyor. Tam da bu arada arkamdaki koltuktan birilerinin konuşmalarını duyuyorum. "bu klima değil, fan, fan" diyorlar.

Sağa sola bakıp biraz olsun bu havayı dağıtmak istiyoruz. İsli ve tozlu perdeleri sıyırınca altından bu kez daha kirli bir cam burnumuza yapışıyor.
Arada bir telofon çalıyor verilen cevaplardan kimlerin aradığı belli oluyor." Meciyeköydeyiz şu an.."
"Nesi var? Soğuk bi şey mi verdin çocuğa.."," siz beni beklemeyin ben gelince yerim.."
Köprünün üzerine gelmişiz, yolcuların çoğu baygın bir vaziyette kafaları sağa sola düşmüş, akşam güneşinin kızıllğı saçların ucundan damlayan ter zerrecklerinde ışıldıyor.
Nihayet servisimiz çalışanların mahallesine giriş yapıyor. Servisten inmeler başlıyor. Kapının ağzında iki durak öncesinden hazırlık yapılıyor, kapılar açılır açılmaz herkes kendini yangından kacar gibi dışarı atıyor. Derin bir nefes alıyor. Artık mahallemize akşam serinliği çökmüş, yorgun adımlarla başımızı okşayan hafif akşam serinliğinde kimimiz evimize, kimimiz markete ulaşıyoruz. Saate bakıyorum benimki 20;00 ı gösteriyor.

Biraz hapşırıyoruz,serin hava sanki çarpmış gibi ..
NOT: Belki de çekilen bu türlü zahmetler bazı günahlara kefaret olur. Kim bilir?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan, isimsiz ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.
Ali CÖRE Arşivi