Ali CÖRE

Ali CÖRE

Olmayınca olmuyor (Bir aşk hikayesi)

Olmayınca olmuyor (Bir aşk hikayesi)

Okul çıkışıydı. Delikanlı Onu görüverdi.Arkadaşlarıyla birlikte merdivenin başında çantalarını sırtlayıp çıkmak üzereydi. Göz göze geldiler. İlk kez içten bir bakışmaydı bu. Onun gözlerinden kalbine ve bütün vücuduna adını koyamadığı bir sıcaklığın lıkır lıkır aktığını hissediyordu delikanlı. Umut dolu,sevgi dolu, duygu yüklü bir bakışmaydı bu.

Delikanlı eve birlikte dönmeyi teklif etti. O da gülen gözleriyle "evet" dedi. Delikanlı dört dakika izin istedi. Koşa koşa lavaboya gitti. Döndüğünde onları orada bulamamaktan endişeleniyordu.

Hep beş dakikalığına izin istenirken o ne hikmetse dört dakika demişti?
Dört dakikada dönemedi.Onu bekletmişti. Durumu açıklamaya fırsat bulamadı.Önden yürüyüp gittiler.

Otobüs durağına gideceklerdi.Peşinden koştu. Çarşı tarafındaki mi, sahil tarafındaki mi? Karar veremedi. Çarşı tarafındaki duraklara doğru yöneldi. Ama sonrasında kararını değiştirdi. Sahil tarafındaki duraklara yöneldi. Büyük bir fırsatı kaçırmak üzereydi.

Sahil boyunca uzanan yola doğru koştu. Bir asmalı lokantanın bahçesindeki rakı masalarının arasından geçti. Asmaların altındaki merdivenlerden kaldırımlara inecekti ki,merdivende oturmuş tambur çalıp,söylediği şarkılarla masalardaki adamların efkarını artıran, yaşlı bir çingene geçmesine engel oluyordu. Mavi ceketli,yeşil gömlekli ve tuturuncu kıravatılı biriydi.Yüzü esmer, hatta karaydı. Bıyıkları ve kaşları beyaz bir adamdı. Gömleğinin yakaları terden siyahlaşmıştı.
Tam yanından geçerken ayağı tamburun sapına çarptı. Yaşlı çingene kızdı ve hışımla yerinden fırladı. Delikanlıya saydırmaya başladı. Delikanlının vakti yoktu, ona cevap veremezdi.Koşuyordu otobüs duraklarına.Çingene arkadan bağırıyordu.
"Tutun şunu,yakalayın onu." Delikanlı korkuyordu. Yine bir engelle karşılaşmaktan, fırsatı kaçırmaktan endişeleniyordu.
Asmaların serin gölgeleriyle kaplı kaldırımlardaki taburelerde çay içen insanların arasından uçarak geçiyordu.
Çingenenin sesini duyan bir zenci,delikanlıya altındaki tabureyi fırlattı. Delikanlı bileklerini çapraz tutarak yüzünü korudu. Son anda büyük bir beladan daha kurtarmıştı kendini.

Soluk soluğa koşuyordu. Bu kez yakalayacaktı. Zaten o zamana kadar ömrü hep onun peşinden koşmakla geçmemiş miydi?
Bir adım kala her seferinde bir engel çıkmıştı.Araya başkası giriyor,ya da okulda dönem farkı oluşuyordu.

Bu kez kaçırmayacaktı.O zamanlar henüz postahanelerde otomatik santral bile yoktu. İnternet ve cep telefonunun adını kimse duymamıştı. Starbuckslar, cafeler de yoktu. Ulaklar sayesinde yazılı ve sözlü iletişim yapılıyordu. Bazen mahalleden bir abla, bazen okuldan bir arkadaş ulaklık yapıyordu. İşmar ile göz ile anlaşılmaya çalışılıyordu. Gizli saklı pusulaların gelip gittiği dönemlerdi.
Söyleceği, anlatacağı o kadar çok şey vardı ki.
Günlerce cebinde gezdirdiği ve bir türlü ulaştıramadığı, kenarı köşesi eskiyen kağıtlardaki arzu haller, şiirler,mesajlar. Yalnız kaldıkça okuyup yeniden yazdığı, göz yaşlarıyla ıslattığı destanlar. Yanlış kişilerin ayakkabılarına konan nameler.

Hiç cevap gelmese de o hep yazıyordu. En acı tarafı ise ondan ilk kez alacağı bir emaneti alamamıştı. Köşedeki trafoya bırakılan emaneti fark etmemiş. Demiştik ya o dönem "işmar" ile anlaşılıyordu. O "el etmiş, işmar etmişti" ama delikanlı onun köşeye emanet bıraktığını anlamamıştı.
Delikanlı artık ne zaman o trafonun yanından geçse,o anı hatırlayıp burnunun direkleri sızlayacaktır..

Şimdi koşuyordu. Son anda yetişti. Otobüse binmek üzereydiler. Delikanlı da onlarla birlikte bindi. Arka tarafta ayakta, askılarla tutunarak gidiyorlardı. Ancak onun yüzü asıktı. Bekletip de gelmediği için delikanlıya biraz kızmış,biraz sinirlenmişti. Delikanlı gülümsemeye ve durumu açıklamaya çalışıyordu. O sırada nasıl olduysa oturanlardan biri sanki delikanlının durumu anlamış belki de,delikanlıya acımıştı. Gelin birlikte oturun demiş, onlara yerini vermişti. Delikanlı heyacandan titriyor, avuç içleri terliyordu. İlk kez yan yana oturacaktı. Kim bilir neler söyleyecekti? Neler anlatacaktı?
Yan yana oturdular. Delikanlı tam konuşmaya başlamıştı ki bir zil sesi duyuldu. Zilin sesi ile delikanlı otobüsten indi. Anlam veremedi buna.
Gözünü açtı,karanlıkta hızlıca ep telefonunu kapattı. Tekrar yatağına dönüp yorganı çekti. Gözünü kapattı. Ama otobüs çoktan gitmişti.
Bu kezde araya cep telefonu girmiş,onları ayırmıştı. Hüzünle, hasretle dönüp durdu yastığın üzerinde.
Olmayınca olmuyormuş. Rüyada bile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan, isimsiz ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.
Ali CÖRE Arşivi