10. Sınıf Felsefe Ders Kitabı Sayfa 148 Cevapları Bilim ve Kültür Yayınları

10. Sınıf Felsefe Ders Kitabı Sayfa 148 Cevapları Bilim ve Kültür Yayınları
10. Sınıf Bilim ve Kültür Yayınları Felsefe Ders Kitabı Sayfa 148 Metin-4 Cevaplarını yazımızın devamından okuyabilirsiniz.

Metin 4

Aşağıdaki metni, felsefenin varlık, bilgi ve değer alanlarıyla bağlantılı olarak yorumlayınız.

“(…) Aborijinler, bana göre en küçük bir nem belirtisi bile olmayan noktalardan su bulabiliyorlardı. Kimi zaman, kuma yatıp yerin altından akan suyun sesini duyuyorlardı. Kimi zaman da ellerini, avuçları yere dönük olarak kumdan belli bir yükseklikte tutmaları suyu bulmalarına yetiyordu. Sonra yerin altına uzun kamışlar sokuyorlar tepedeki ucu emerek minik bir çeşme yapıyorlardı. Su, kumlu ve koyu renkliydi ama tadı duru ve serindi. Isının buharına bakarak ta uzaktan suyun varlığını anlamalarının yanı sıra, hafif bir esintiyle kokusunu bile duyuyorlardı. Avustralya’nın derinliklerini keşfetmek için yola düşen beyazların neden pek çok kurban verdiğini şimdi anlıyordum. Bu çöllerde ayakta kalabilmek için yerlilerin deneyimlerine sahip olmak gerekirdi.

Kayaların arasındaki bir yarıktan su çektiğimiz bir gün, kokumu o bölgeye bulaştırmamam ve hayvanı rahatsız etmemem için nasıl dikkatli davranmam gerektiği öğretildi. Çünkü bu su aynı zamanda o hayvanlara da aitti ve aynı su üzerinde onların da hakkı vardı. Kabile, bulduğu suyun asla tümünü almıyordu; kaynakta su çok az bile olsa hep aynı noktadan içmeye özen gösteriyordu. Anladığım kadarıyla hayvanlar da aynı şeyi yapıyorlardı. Bu kuraldan haberi olmayanlar sadece kuşlardı ve onlar suyu istedikleri gibi içiyor, saçıyor ve de pisliklerini buraya bırakıyorlardı.

Kabile üyeleri, yere bakıp yakınlarda ne gibi hayvanlar olduğunu anlayabiliyorlardı. Daha çocukken inceden inceye gözlem yapmayı öğrendiklerinden, kumun üzerinde bırakılan ayak izlerini inceleyerek önlerinden kaçan hayvan sürünüyor mu, zıplıyor mu, yürüyor mu bilebiliyorlardı. Birbirlerinin ayak izlerini ise, öylesine iyi tanıyorlardı ki, arkadaşlarının adımlarının uzunluğundan onun sağlıklı olduğunu, kısa adımlardan onun hasta olduğu için yavaş yürüdüğünü saptayabiliyorlardı. İzlerdeki en ufak bir sapma onun hangi yöne gittiğini de bildirmeye yetiyordu. Algılama yetenekleri başka kültürlere ait kişilere oranla çok daha fazla gelişmişti. İşitme, görme ve koku alma duyuları ise insanüstü düzeylere ulaşmıştı. Ayak izlerinin kumda bıraktığı izlerin titreşimleri, onlara bizlerin görerek anlayabileceğimizden daha fazlasını söylüyordu.

Daha sonra öğrendim ki Aborijinler, iz sürücüleri, otomobil lastiklerinin izlerinden aracın tipini, geçtiği günü, saati ve hatta içindeki yolcu sayılarını bile saptayabiliyorlardı

Bundan sonraki birkaç gün boyunca, bitki soğanlarını yumruk köklerini ve yer altında yetişen ve patatese benzeyen bitkileri yedik.

Bitkileri, yer üstüne çıkartmadan onların ham mı olgun mu olduklarını anlayabiliyorlardı. Ellerini bitkinin üzerinde gezdiriyor ve şöyle diyorlardı: “Bu daha büyüyor. Henüz olmamış.” ya da şöyle bir yorumda bulunuyorlardı: “Evet, bu can vermeye hazır.” Bana sorarsanız bitki saplarının tümü birbirinin aynıydı, bu nedenle pek çok bitkiyi yanlışlıkla sökmüştüm ama onlar yeniden yerine dikmişlerdi. Bu nedenle ben artık uzaktan seyretmeyi yeğliyordum. Bana anlattıklarına göre bu yetenek tüm insanoğullarına verilmişti ama benim yetiştiğim toplum, üyelerinin sezgilerine kulak vermesini doğaüstü ya da kötücül bulduğu için onaylamayan bir tutum sergilemişti. Şimdi benim doğal olarak içimde bulunan bu yetiyi geliştirmem gerekiyordu. Bu nedenle bana bitkilere, var olma nedenlerini onurlandırmama hazır olup olmadıklarını sormayı öğrettiler. Evrenden izin aldıktan sonra elimin ayasını bitkilerin üzerinde gezdiriyordum. Olgun bir bitkinin üzerindeyken elimin ya ayası ısınıyor ya da parmaklarımın ucunda bir kıvılcımlanma duyuyordum. Bunu yapmayı öğrendiğim zaman, büyük bir adım atmış olmamdan ötürü kabile tarafından daha içtenlikle benimsendim. Demek ki ben belki de daha gerçek bir insan olma yolunda bir adım atmıştım.

Bir bitki yatağının tümünü sökmemek çok önemliydi. Bitkinin üremesi için bir bölümü daima toprakta bırakılırdı. Kabile halkı, onların deyimiyle toprağın şarkısına ya da suskun seslere karşı müthiş bir farkındalık sergiliyorlardı. Çevreden gönderilmiş bilgileri alıyorlar, bunları çözümlüyorlar ve sonra da bilinçli bir biçimde eyleme geçiriyorlardı. Sanki evrenden gelen mesajları alabilen minik bir göksel alıcıya sahiptiler. (…)”

Marlo Margan, Bir Çift Yürek

Cevap: Bu metin, Aborijinlerin doğa ile derin bağlantılarını anlatarak felsefi bir bakış açısına sahiptir. Varlık alanında doğayla uyumlu yaşam, bilgi alanında doğayı gözlemleme ve sezgi ile anlama yetenekleri, değer alanında doğaya saygı ve sürdürülebilirlik gibi önemli kavramları içerir. Metin, doğa ve insan arasındaki bu bağlantıyı vurgulayarak felsefi düşünceye dayanır.

0
0
0
0
0
0
0
👍
👎
😍
😥
😱
😂
😡
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan, isimsiz ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.