Felsefenin ortaya çıkışı
“Mısır ve Mezopotamya’da bilimin kuramsal nitelikte sorulara yönelemediği, Çin ve Hint’teki felsefenin zaman zaman mitolojik düşünce ve dinî açıklamayla iç içe girmiş olduğu yerde, Yunanlı pratik kaygılardan uzak bir biçimde, anlamak ve merakını gidermek için felsefe ve bilimle uğraşmıştır. Yunanlılar felsefeyi dinî veya mitolojik açıklamadan bağımsız bir açıklama tarzı olarak öne sürmüşlerdir. Başka bir deyişle, Çin ve Hint düşüncesi çoğunlukla dinî düşünceyle karışmıştı ve zaman zaman da pratik bir nitelik arz etmekteydi.
Batı felsefesi ve Doğu düşüncesine göre Çin ve Hint felsefesi çoğunlukla gerçek felsefeye özgü bir argüman taşımamaktadır. Söz gelimi Çin felsefesinde yer alan Lao Tzu’nun (Lao Tuzu) Taoculuğunun felsefeden ziyade bir mistisizme tekabül ettiği bilinmektedir. Konfüçyüs’ün ise bir filozoftan ziyade, ahlak vaizi olduğu ve metafiziksel konularla ilgili derinlikli görüşünün olmadığı genel bir görüştür. Hint’te ise çeşitli felsefi sistemler gerçekten olmuş olsa da Hint felsefesi inançla olan temasını hiçbir zaman koparmamıştır. Oysa Yunan’da felsefe, dinî ya da mitolojik düşünceden kopuşun sonucunda, doğal olayların, doğaüstü değil de doğal nedenlerle açıklanması gerektiği düşüncesiyle başlamıştır. Bu anlamda Yunan felsefesi insan aklına dayanan bağımsız bir faaliyet olarak ortaya çıkmıştır. Eski Yunan felsefesi, mitolojik düşünceyi reddederek onun sunduğu açıklama tarzından tatmin olmayan Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes gibi filozoflar eliyle kurulmuştur. Felsefenin Yunan’daki doğuşuna damgasını vuran olay, evrenin kökeni ve doğasıyla ilgili problemlere getirilen mitolojik açıklamaların bir tarafa bırakılmasıdır. Thales ve arkadaşlarını filozof kılan en temel olgu, onların dinî ya da mitolojik açıklamaların yerine, özellikle bilimsel düşüncenin temelini oluşturan ‘gözle görünür dünyanın akli ve anlaşılır bir düzeni gizlediğini’ düşünmeleridir. Keza, ilk filozoflar ‘insan aklının bu arayışta kendisinden yararlanılabilecek yegâne araç olduğu’ inancını taşımışlardır.
Yine, Çin, Hint, Mısır ve Mezopotamya’daki bilimsel ve felsefi düşüncenin, pratik bir yönelimi olduğu yerde, Yunan filozofları doğaya çıkar gözetmeksizin, bilmek amacıyla bilmek için yönelmiştir. Böylece düşünceyi tek tek örnek ve olgularda bırakmayıp Theoria’ya yükseltmişlerdir. Gerçekten de söz gelimi Mısırlıların felsefe ateşini yakmak için olmazsa olmaz kıvılcımlar olan hakikat aşkı ve bilgiyi kendileri için isteme tavrından yoksun bulundukları, onu sadece pratik bir amaca hizmet ettiği ölçüde istedikleri yerde, Yunanlılar bilimi yaratmadıysalar bile, onu tamamen farklı bir düzleme taşımışlardır.”
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.