Nazlı ÖZBURUN

Nazlı ÖZBURUN

En büyük hediye

En büyük hediye

Hediye almak için her gün yeni bir şeylerin üretildiği ve kapitalizme alet olduğumuz şu günlerde en büyük hediyenin ne olabileceğini düşünmeye başladım.

Hemen her münasebetle herkes birbirinden hediye bekler oldu. Özellikle de eşler... Tanışma günü, sevgililer günü, evlilik yıldönümü, doğum günü derken, hediye seçmek, hediye almak işkenceye dönüşmeye başladı...

Zamanımızın bir bölümü hediye seçmekle, büyük bir kısmı hediyeler için para kazanmakla, daha fazlası beğenilmeyen hediyelerin oluşturduğu hayal kırıklıklarını gidermekle ve alınan ama beğenilmeyen hediyeleri “Acaba değiştirsem mi, satıcı kabul eder mi, hediyeyi alan kişi hediyeyi değiştirirsem üzülür mü?” diyerek geçiyor.

Yaşıyoruz işte, günlük telaşların içinde, günlük koşturmacalarla… Bir evcilik oyunu gibi...

Hediyeleşmek çok güzel bir âdet olmakla birlikte, zamanın beklentileri ve insanların değerlilik algıları değiştiğinden, âdetin güzelliği geri planda kaldı. İşkence kısmı ön plana geçti...

“Hediyenin büyüğü-küçüğü olmaz!” diyoruz, ama çoğunlukla hediye verecek tarafsak böyle düşünüyoruz. Aynı hediyeyi alan tarafsak eğer, maddi değeri küçük bir hediyeyi kendimize yapılmış bir “değersizleştirme” olarak algılıyoruz. Çoğu zaman bunu böyle söylemesek de içimizden böyle hissediyoruz...

Düşük özsaygımız yerinden oynuyor ve “Bana bunu mu layık gördün?” diyoruz…

Hediye almayı özel günlere hapsetmek kötü olsa da bazı bünyeler için normal zamanda akla gelmeyen hediyeleşme işi bir takım vesilelere ihtiyaç duyabilir… Evlenme öncesinde kız istemeye giderken bir buket çiçek alıp, bir daha ömrünün sonuna kadar çiçek getirmeyi akıllarından geçirmeyen adamların var olduğu da bir başka gerçek.

Hediye almayı tamamen kapitalist senaryolara mal eden günümüz insanı da “Ben zamane âdetlerine toptan karşıyım!” diyerek hediye almaktan da kurtarmış oluyor kendini...

Hediye almak mı, almamak mı; hediye almayı bir mecburiyet olarak hissederek almak mı, yoksa gönülden geçen zamanda gönülden geçtiği kadarıyla almak mı iyidir? Her birimiz kendi gerçekliğimizde bunu düşünmemiz lazım bence...

Babam geçen sene kırk yıllık bir evliliğin içinde bulunurken, önüne çıkan ve epeyce ısrarcı olan bir gül satıcısından bir gül almak zorunda kalmış, ceketinin içine saklayarak anneme vermişti. Annem gülerek anlatır, “Kırk yılda aldığım tek gül.” diyerek... Bir de daha öncesinde ayağa giyilince sıcak tutan bir patik almıştı da annem uzun süre “Bakın babanız ne almış bana?” diyerek yaz gelene, patik paralanana kadar ayağından çıkarmamıştı...

Şimdi bazılarına göre babam, modern zamanlarda bozulmuş bir Türk erkeği olarak görünebilir. Ama gerçek öyle midir, bilinmez…

Annemin sevindiği ve kendini özel hissettiği şey de bir gülden ziyade babamın onun için, onu düşünerek bir şey yapmış olmasıydı herhalde...

Bugün her kadını annem kadar kolay memnun edebilmek zor! Her hediyeleşme döneminde çıtanın biraz daha yükseldiğini düşününce, erkeklerin uykuları kaçıyor. Kadınların işi biraz daha kolay, çünkü onlar varlıklarını bir hediye gibi göstermede daha becerikliler.

Aynen erkeklerin hediye almak istemediklerinde “Özel günleri kapitalist birer tuzak olarak görüyorum ben.” diyerek sıyrılmalarındaki ustalıkları gibi. “Özel günlerde alma sen de.” diyesi geliyor insanın. Sanki yılın başka günlerinde hediye almaya bayılıyormuş gibi servis etmeleri de cabası.

Her neyse, bütün bu tartışmaların ortasında şunu unutmamak lazım her halde: aldığımız ya da almayı düşündüğümüz hediyenin ne fiyatı önemli olmalıdır ne de büyüklüğü-küçüklüğü.

Ve hediyeleşmenin ne zamanı olmalıdır ne de zamansızlığı... Büyük atraksiyonlarla vermek de gerekmez. Ne verildiği değil, nasıl verildiği; ne zaman verildiği değil, hangi duyguyla verildiği daha önemlidir zannımca.

Ve en büyük hediye, diğer hediyelerin yanında birbirimize en değerli şeyimizi, yani ömrümüzdeki zamanı verebiliyor oluşumuzdur.

Eğer yanınızdaki adam/kadın, her sabah uyandığında kendisi için verilmiş zamanını kendi zevkleri için değil, sizin için verebiliyorsa, en büyük hediyeyi her gün alıyorsunuz demektir.

En sıcak duygularımızla karşımızdakinin varlığını hayır görerek, onu olduğu gibi kompleksleriyle, hatalarıyla kabul edebiliyor ve onun yanında yaşamaya “Evet!” diyorsak, en büyük hediyeyi veriyoruzdur...

Diğerleri tektaş da olsa, beştaş da olsa küsurattır yalnızca… Gümüş de olsa, elmas da olsa parlamayacaktır aslında…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan, isimsiz ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.
Nazlı ÖZBURUN Arşivi