Y harfi ile başlayan deyimler

Y harfi ile başlayan deyimler
Y harfi ile başlayan deyimler ve deyimlerin anlamları hakkında sizlere kısa bilgiler vereceğiz.

Yabana atmak (bir şeyi) : Onu önemsememek, önemsiz görmek.
Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli: “Ya buranın koşulları na uyup çalışırsın ya da buradan gidersin.” anlamında, tehdit yollu söylenir.
Ya dayak (sopa) yememiş, ya sayı bilmiyor: Özellikle parayla ilgili bir konuda aşın bir görüş belirten kimsenin bu durumu için söylenir.
Ya devlet başa, ya kuzgun leşe : “Öyle bir işe girişiyorum ki ya başa rırım ya da yok olur giderim.” anlamında.
Yağ bağlamak : -1. Semirmek, şişmanlamak. -2. İçi rahatlamak, sevin mek.
Yağcılık etmek (birine) : Ona dalkavukluk etmek, onun hoşuna gide cek sözler söylemek:
Yağ çekmek (birine): Çıkan İçin karşısındakine hep güzel şeyler söy lemek, onu pohpohlamak.
Yağ döksen yalanır : Çok temiz, tertemiz bir (yer).
Yağ gibi kaymak (gitmek) : (Taşıt, araba) Aksamadan, sarsılmadan hızla gitmek.
Yağlayıp ballamak : Abartılı biçimde-anlatarak övmek.
Yağlı balfı olmak (biriyle): Onunla ilişkileri çok iyi olmak (Kars. Arala rından su sızmamak.)
Yağlt kapı: Çalıştırdığı kişilere hak ettiğinden çok para veren, maddi yardımda bulunan aile ya da kuruluş.
Yağlı kuyruk: Kolay ve bol kazanç sağlanabilecek kişi ya da yer.
Yağlı müşteri: Para harcamaktan çekinmeyen, çok alışveriş yapan müşteri.
Yağma gitmek: Bir şey çok alıcı bulmak, çok satılmak
Yağma Hasana’ın böreği: Hakkı olmayan kişilerin bile üşüşüp yarar landıkları şey için kullanılır.
Yağma yok : “öyle şey olmaz, öyle yapamazsın, kimse razı olmaz, anlamında.
Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak : Güç bir durumdan kurtula yım derken daha kötüsüyle karşılaşmak.
Yağ tulumu : (Şaka yollu) Çok şişman kimse. .
Ya yerrû ya merrü : Tehlikeli, zor bir işi yaparken her şeyi göze ala rak, ‘Ne olursa otsun.” diye düşünüp karar vererek.
Yahudi pazarlığı: Alta ile sabanın kendi akarlarının düşünerek kıyası ya yaptığı, çekişmeli pazarlık
Ya huyundan ya suyundan : ‘Az ya da çok, şöyle ya da böyte çevre sindekilerden, ilişkisi olanlardan etkilendiği bir gerçek.” anlamında.
Yaka bir tarafta, paça bir tarafta: Kılığı kıyafeti dağınık ve düzensiz kimsenin bu durumu için söylenir.
Yaka paça: Onu hiç itiraz dinlemeden, zorla; apar topar.
Yakası açılmadık : Kimsenin bilip kullanmadığı (küfür, açık saçık söz).
Yakasına asılmak (sarılmak, yapışmak) : Hesap sormak ya da istedi ğini almak için bir kimseyi sürekli rahatsız ötmek. (Kars. Ensesine yapışmak.)
Yakasını bırakmamak : İstediğini alıncaya dek ısrar etmek; peşini bı rakmamak.
Yakasını kaptırmak (bir şeye, birine): Kendisini bir şeyden, bir kim seden kurtaramamak.
Yakasını kurtarmak (bir şeyden, bîrinden) : Kötü bir işten ya da sıkı a bir kimseden kurtulmak.
Yaka silkmek (birinden): Ondan bıkıp usanmak, yakınmak, şikâyet etmek.
Yakayı ele vermek : Kaçamayıp yakalanmak, ele geçmek.
Yakayı kurtarmak (sıyrılmak): İstemediği halde bulunduğu bir yer den, tehlikeli bir isten, yapışkan birinden kurtulmak.
Yakışık almak .(almamak) : Bir davranış yerinde bir şey olmak (olma mak), uygun düşmek (düşmemek).
Yalan atmak (kıvırmak) : Yalan söylemek.
Yalancı çıkmak: -1. İstemeyerek, bilmeyerek yalan söylemiş olmak, ya da verdiği sözü tutamamak -2. Yalancılığı ortaya çıkmak.
Yalancı pehlivan : (Alay yollu) Kendini büyük işler başaracakmış gibi gösteren ama hiçbir iş yapmayan (kimse).


Yalan çıkmak : Bir haberin , sözün yalan olduğu anlaşılmak.
Yalancısı olmak (birinin) : Bir yalanı başkasından duyarak söylemiş olmak.
Yalan dolan : Yalan, dalavere, hile.
Yalan dünya : Geçici, ölümlü dünya ; bu dünya.
Yalan kıvırmak : bk. Yalan atmak.
Yalan yanlış : Gerçekle ilgisi olmayan, yanlış bilgilerle dolu.
Yalan yere yemin etmek : Yalanı yeminle pekiştirmek
Yalınayak başı kabak : Üstte başka bir şey olmadan, çok perişan bir kılıkta.
Yalpa vurmak: Sağa sola sallanarak yürümek.
Yalvarıp yakarmak: Çok yalvarmak.
Yalvar yakar olmak : Çok yalvarmak.
Yama gibi durmak : Bulunduğu yere hiç uygun olmamak, eklendiği belli olmak, sırıtmak
Yama küçük ama delik büyük: “İhtiyaç ya da zarar çok, ama bunu karşılayacak olanaklar az.” anlamında.
Yamalı bohça : Birbirine uymayan, tutarsız, uyarsız.
Yama vurmak : Delik, yırtık bir şeyi yama ile Onarmak
Yana çıkmak (birinden) : Ona desteklemek; onun tarafından çıkmak, ona arka çıkmak
Yanağından kan damlamak : Çok sağlıklı olduğu yüzünün renginden anlaşılmak; yüzünden kan damlamak.
Yan bakmak (birine): Ona kötü amaçlarla bakmak, onun hakkında kötü düşünmek
Yan basmak (bir işte) : -1. Aldanmak -2. Kaypak davranmak, Oyun bozanlık etmek
Yan çizmek : Bir işi yapmaktan kaçınmak
Yandan çarklı: -1. Kollarını çok sallayarak ya da bir omzu düşük ola rak yürüyen (kimse). -2. Şekeri yanına konmuş (kahve). -3. Çok ağır giden taşıt.
Yandım Allah çağırmak : Çok sıkıntılı durumda olmak.
Yan gelip yatmak: Yapılması gereken işleri bırakarak rahatına bak mak.
Yangına körükle gitmek : -1. Olumsuz bir durumu daha da abartmak. -2. Kışkırtıcı bir tutum takınmak
Yangından mal kaçırır gibi: Telaşla, ivedilikle ve herkesten gizleme ye çalışarak; gümrükten mal kaçırır gibi.
Yangın yerine dönmek (bir yer) : Orası karmakarışık, dağınık bir du ruma gelmek.
Yan gözle (bakmak) : Sezdirmeden, göz ucuyla (bakmak).
Yanı başında : Çok yakınında.
Yanık ses : İçe dokunan, dokunaklı ses.
Yanına bırakmamak (koymamak) (birinin, bir davranışını) : Birinin ters bir davranışına muhakkak cevap vermek, ondan öç almak iste mek.
Yanına (kâr) kalmak: Yaptığı kötülükler cezasız kalmak, kendisinden öç alınmamak
Yanına (salavatla) varılmaz: -1. Çok pahalı olan. -2. Öikeli, ters (in san).
Yanından bile geçmemiş : O şeyle hiçbir ilgisi, benzerliği yok.’
mında.


Yanıp tutuşmak (biri, bir fay için): -1. Bîrini ya da bir ş«yi çok
sevmek. -2. Bir şayi alda etmek iğin çabalamak, alda edarne
de çok üzülmek
Yanıp yakılmak : Sızlanmak, şikâyet etmek. Yanı sıra : Kendisiyle birlikte, yanında, berat»inde.
Yan tutmak : Taraflardan biini benimseyip desteklemek, tarafsız ka”
matnak; taraf tutmak.
Yan yan bakmak : Öfkeyle, düşmanca duygularla bakmak.
Yaprak dökümü : -1. Sonbahar. -2. Yakından tanıdıklarımızın kısa süreli aralıklarla ölmeleri olayı. -3. Ailenin dağılması. Yaptığı hayır ürküttüğü kurbağaya değmemek: bk. Ettiği hayır ürküttüğü kurbağaya değmemek.
Yaradana sığınıp : Bütün gücünü toplayarak, olanca gücüyle.
Yarasını deşmek : Acısını tazelemek dertlerini anımsatarak üzülmek’
ne yol açmak.
Yaraya merhem olmak (bir şey) : O şey zamanla bir gereksinme/
karşılamak
Yaraya tuz biber ekmek : Acıyı sıkıntıyı artırıcı davranışta bulunmak.
Yar etmemek (birini, bîr şeyi birine): O şeyin, onun olmasına iz’n
vermemek.
Yarım ağız(la) : İstemeye istemeye, isteksiz bir biçimde.
Yarım akıllı: Aptal, sağlıklı düşünmeyen (kimse).
Yarım yamalak : Eksik, kusurlu, üstünkörü (biçimde).
Yarım porsiyon : Ufak tefek, çelimsiz (kimse). Yarından tezi yok: Gecikmeden, en kısa zamanda.
Yarın öbür gün : Yakın bir gelecekte.
Yarı yolda bırakmak (birini): -1. Ona yapılan yardımı, elverişsiz ve
zamanda kesmek. -2. Birlikte girişilen, yapılan bir işten, o iş henüz P1″
trilmeden ayrılmak.
Yâr olmamak (bir şey, biri, birine): O şey onun işine yaramam
hayrı dokunmamak
Ya sabır çekmek: Bir sıkıntıya, üzücü bir duruma tepki göstermem0*
ye çalışmak, buna katlanmak.
Yasak savmak (biri) (bîr şey): -1. Bir şeyi hatır için, gönülsüz olarak yapmak. -2. Bir şey, bir gereksinmeyi o an için karşılamak.
Yas tutmak : -1. Çok Ü2ülmek -2: Üzüldüğünü davranışlarıyla belli 0t”
mek; matem tutmak.
Yaşamınason vermek: -1. İntihar etmek kendini öldürmek; hayatına son vermek.-2. Kapatmak.
Yaşı benzemesin: “Bu onun gibi aynı yaşta ötmesin.” anlamında birin den söz ederken kullanılır. ,
Yaşı ne başı ne? : O daha küçük bu işi yapmaya ne yaşı ne de tec rübesi yeterlidir.” anlamında.
Yaşım başını almış (yaşh başlı): Oldukça ileri yaşta olan, olgunlaş mış (kimse).
Yaş ilerlemek: Yaşlanmak, ihtiyarlamak. .
Yaşlı başlı: bk. Yaşını başını almış. ..-.:¦
Yaş tahtaya (yer«) basmak: Aldanmak, aldatılmak.
Yatağa bağlamak (hastalık, birini): Hastalık onu kalkamayacak denli etkilemek
Yatağa (yataklara) düşmek : Hasta olup yatmak yatak hastası ol mak
Yatağına girmek: Biriyle cinsel ilişki kurmak
Yataklık etmek (birine) : Suçluyu gizlice barındırmak ona yardım et mek
Yatak yorgan yatmak: Ağır hasta olmak; yorgan döşek yatmak.
Yatık kalkıp : Her zaman, hep.
Yatıp kalkmak (biriyle): -1. Orada barınmak -2. Onunla cinsel ilişki de bulunmak
Yavaş gel (ol): ‘Abartma, o denli yüksekten atma!” anlamında uyan sözü.
Yavaştan almak : -1. Yumuşak davranmak; alttan almak. -2. İşi gere ken süreden önce yapıp bitirme konusunda çaba harcamamak
Yaya kalmak: -1. İstediğini yapamaz duruma düşmek -2. Yardtmasız kalmak
Yaygarayı basmak (yaygara koparmak) : Bağırıp çağırmak
Yaz boz tahtasına çevirmek (bir şeyi) : Onunla ilgili birbirini tutma yan kararlar almak
Yazık etmek (bir şeye, birine): Ona zarar vermek onun hiç bir işe yaramaz duruma gelmesine yol açmak
Yazık olmak (bir şeye, birine) : Ona zarar verilmek; boşa gitmek.
Yazıklar olsun : “Yaptığın bu şeyden ötürü seni şiddetle kınıyorum.’ an lamında.
Yazıya dökmek (bir şeyi): Onu yazı ile anlatmak
Yedi düvelle barışık : Hemen herkesle çabuk dost dan, iyi geçinen (kimse).
Yediği naneye bak!: “Yaptığı şu ters, uygunsuz işe bak!” anlamında şaşma, öfke belirtir.
Yedi iklim dört bucak : Dünyanın her yanı.
Yedi kat yabancı: Akraba, hısım, tanıdık gibi yakınlığı bulunmayan (kimse).
Yedi kubbeli hamam kurmak: Gerçekleşmesi güç hayaller kurmak
Yedirip içirmek ; Beslemek; banndırmak.
Yedisinden yetmişine (yediden yetmişe) kadar: Büyük küçük her kes.
Yeğ tutmak (bir şeyi, bir şeye): Onu dizelerinden üstün görmek, ter cih etmek.
Ye kürküm ye!: “Bana gösterilen saygı kişiliğime değil de giyimime ve kuşamımadır.’ anlamında.


Yelkenleri suya indirmek : Direnmekten vazgeçip anlayışlı davranma ya başlamak.
Yel yepelek (yeperek) yelken kürek : Büyük bir telaş ve çabuklukla.
Yemeden içmeden kesilmek: Üzüntü, korku, hastalık, heyecan vb. nedeniyle hiçbir şey yiyip içemez duruma gelmek.
Yemin etmek: -1. Kutsal bir şeyi tanık göstererek söz vermek (Kars. Ant içmek.) -2. Doğru olduğunu ileri sürmek. -3. Bir şeyi yapmaya kesin söz vermek.
Yemin etsem başım ağirmaz : “Sözünü ettiğim şeyin doğru, gerçek ol duğuna hiç korkmadan yemin edebilirim.” anlamında.
Yemin içmek : bk. Ant İçmek.
Yemin vermek : bk. Ant vermek.
Yeni baştan : Yeniden, bir daha, baştan başlayarak.
Yenilir, yutulur gibi değil: -1. Yenilecek nitelikte olmayan (yiyecek). -2. Çok pahalı olan. -3. Onur kına, can sıkıcı (söz). -4. Kendisiyle ba şa ctkılabilecek gibi olmayan (kimse).
Yeni yeni: Son zamanlarda.
Yer almak : -1 Bir topluluğun içinde bulunmak. -2. Aynlan yerde dur mak. -3. Adı bir yerde geçmek.
Yer bulmak (biri) (birine) : -1. Bir kimse belirli bir işe girmek. -2. Bir’ kimseyi belirli bir işe sokmak.
Yer cücesi: Ufak tefek, sinsi, kurnaz kimse.
Yer demir, gök bakır: -1. “Başvurduğum yerlerin hiçbirinden gerekli yardımı göremedim.’ anlamında çaresizlik bildirir. -2. Çorak ve sıcak bir- yeri niteler.
Yerden bftme (yerden yapma): (Alay yollu) Çok kısa boylu (kimse).
Yerden göğe kadar : Pekçok, tamamıyle.
Yerden yere çalmak (vurmak) (birini, bir şeyi): -1. Onu hoş olma yan sözlerle kötülemek, yermek. -2. Güreşte rakibini çok hırpalamak.
Yere bakan yürek yakan : (Alay yollu) Sessiz ve.yumuşak görünüp sinsice işler çeviren (kimse).
Yere bakmak : (Yaşlılar için) Ölümü yatan olmak.
Yere göğe koy(a)mamak (birini) : Onu nasıl memnun edeceğini bile memek; ona çok önem vermek.
Yere sermek (birini): -1. Onu yenmek. -2. Onu vurup Öldürmek.
Yer etmek: -1. Bir şey bir yerde yerleşip kalmak, -2. Bir şey bir yerde iz bırakmak.
Yeri gelmek : Sırası gelmek, zamanı uygun olmak.
Yeri göğü birbirine katmak: Büyük bir heyecan, korku, telaş yarat mak.
Yerinde duramamak: Sessiz ve hareketsiz duramamak, her an bir şeyler yapmak isteği içinde olmak.
Yerinden etmek (birini): Onun işini, sahip olduğu yeri yitirmesine ne den olmak.
Yerinden olmak : İşini, sahip olduğu yeri yitirmek.
Yerinde olmak (birinin): Onun durumunda, konumunda bulunmak.
Yerinde saymak: Bulunduğu konumda herhangi bir gelişme, aşama gösterememek.
Yerinde yeller esmek: Yok olmak, ortadan kalkmak, kaybolmak.
Yerin dibine geçmek: Herhangi bir olumsuz durumdan ötürü çok utanmak, kimseye görünmek istememek
Yerine geçmek (biri) (bir şey): -1. Görevinden ayrılan bir kimsenin yerini doldurmak -2. Bir şey o anda bulunmayan jaşka bir şeyin ye rine kullanılabilmek, onun görevini yapabilmek.
Yerine gelmek: -1. Daha önceki durumuna kavuşmak. -2. Gerçekleşti rilmek, yapılmak.
Yerine getirmek (bir şeyi) : Onu yapmak, gerçekleştirmek.
Yerine koymak (onu, bir şey, bir kimse): Ona, söz konusu şey, kim se gözüyle bakmak, onu herhangi bir şey, kimse saymak.
Yerini doldurmak : -1. Görevini gereği gibi ysprhakl -2. Birimle, o’isj daha önce yapan kimse kadar başarılı olmak
Yerini tutmak : -1. Bit görevi, İşi Öteki kimse kadar başarılı biçimde ya pabilmek -2. Bir $ay başka bir şeyin yaptığı görevi yapabilecek du rumda olmak
Yeri olmak: -1. Uygun olmak -2. Sırası, zamanruygun olmak.
Yeri öpmek : (Alay yollu) Yere düşmek.

Yeri yurdu belirsiz: Nerede yatıp kalktığı, nerede dolaştığı belli olma yan, serseri (kimse).
Yer kabul etmez: Çok günahkâr kimse için söylenir.
Yerle bir etmek (bir yeri) : Orayı arök kullanılamayacak ölçüde tahrip etmek.
Yerle bir olmak : Yok olmak
Yerlere geçmek : Çok utanmak.
Yerli yerinde : Her şey olması gerektiği yerde.
Yerli yersiz: Uygun olup olmadığına bakmadan, gelişigüzel zaman da, saçma sapan.
Yer tutmak : -1. Belirli bir yer, hacim kaplamak -2. Bir yerin kendisine ayrılmasını sağlamak.
Yer vermek (bir şeye) (birine): -1. Ona önem vermek, onu önemli saymak -2. Ona önemli bir görev vermek -3. Bir olaya yol açmak -3. Kendi yerini başkasına bırakmak
Yer yarılıp İçine girmek: -1. Kaybedilen (kaybolan) bir şey bir türlü bulunamamak -2. Utanandan ne yapacağını bilemez duruma gel mek ‘ .
Yer yerinden oynamak: -1. Bir olay toplumda büyük bir telaş, coşku, kargaşa, tedirginlik yaratmak. -2. Bir iş çok gürültülü ve telaşlı bir bi çimde yapılmak
Yeşil ışık yakmak (bir şeye, birine) : Ona, bir işin yapılmasına izin vermek
Yıkım olmak : Bir iş, bir kimse için büyük bir felaketle sonuçlanmak
Yılan hikâyesi: Bir türlü sonuçlanmayan, sonuca- kavuşturulmayan iş, sorun vb.
Yıldırımları üstüne çekmek: bk Şimşekleri üstüne çekmek.
Yıldızı düşük : Talihsiz (kimse).
Yıldızı parlamak: Un kazanmak, tanınmaya başlamak
Yıldızı sönmek : Ününü yitirmek, gözden düşmek
Yıldızları barışık olmak: Birbirleriyle iyi anlaşmak, iyi geçinmek
Yırtık pırtık: Çok yırtık, eskimiş, parça parça.
Yiğitliğe bok (leke) sürmemek : Mertliğe aykırı davranışta bulunma mak.
Yiğitlik sende (bende) kalsın : “Bu çekişmeli, tartışmalı konuda anla-
yıştı, hoşgörülü, efendice davranan sen ot (ben olayım).1 anlamında.
Yiyim yeri yapmak (etmek) (birini, bir yeri) : Bir kimseden ya da yer den sürekli olarak haksız kazanç sağlamak
Yiyip bitirmek (birini): -1. Bir kimseyi sürekli tedirgin etmek -2. Yıkı mına neden olmak -3. Bir kimseden sürekli olarak para sızdırmak
Yok canım : -1. “İnanılacak gibi değil, inanmam.” -2. “Doğru mu? Öyle mi? Vay canına!” anlamında şaşma bildirir.
Yok devenin başı: “Bu konuyu çok abartıyorsun.” anlamında.
Yok pahasına : Değerinden az bir parayla, çok ucuza.
Yok satmak: Bir malı yokluğu yüzünden satamamak
Yok yere : Hiçbir neden yokken, boşu boşuna; nafile yere.
Yol açmak : -1. Bir davranışıyla tehlikeli bir durumun oluşmasına ne den olmak. -2. Davranışlarıyla başkalarına kötü örnek olmak.
Yola düşmek : Bir yere gitmek üzere yola çıkmak
Yola düzülmek : Yola çıkıp yürümeye başlamak
Yola gelmek : Davranışlarını düzeltmek uslanmak
Yola getirmek (birini) : Davranışlarını düzeltmesini, uslanmasını sağ lamak (Kars. Başa çıkmak.


Yol almak: -1. Yolda ilerlemek -2. Bir işte, alanda ilerlemek, ileri git mek
Yol aramak : İstenilen sonuca ulaştıracak bir çare aramak
Yol bulmak : Çözüm yolu bulmak; çare bulmak.
Yolcudur abbas bağlasan durmak: bk Abbas yolcu.
Yol çizmek : Ne yapacağı, nasıl yapacağı konusunda plan yapmak
Yoldan çıkmak : -1. Kötü, yanlış, tehlikeli davranışlara, eğilimlere yö nelmek -2. (Kadın için) Orospu olmak kötü yola düşmek
Yolgeçen hanı: Hemerf herkesin gelip geçerken uğradığı yer.
Yol görünmek : Bir yere gitmek gerektiği anlaşılmak
Yol göstermek (birine) : Ona herhangi bir konuda neler yapması, na sıl yapması gerektiği konusunda akıl vermek; örnek olmak, kılavuz luk etmek.
Yol gözlemek: Bir kimsenin gelmesini, bir şeyin olmasını beklemek, ummak
Yol iz bilmek : -1. Gideceği yeri bilmek -2. Görgülü davranmak
Yol kesmek (vurmak) : Issız yörelerde soygun yapmak.
Yollara dökülmek: Kalabalık halde yolda olmak.
Yollara düşmek: Herhangi bir önemli jş nedeniyle yola çıkmak, ora dan oraya gitmek.
Yol olmak: Bir davranış, başkalarının da aynı davranışı yapmasıyla alışkanlık haline gelmek.
Yolsuz yöntemsiz: Kural ve yöntemlere uygun ol onayarak.
Yol tepmek: Çok uzun süre yürümek.
Yol tutmak : Genel olarak yaşamını ya da herhangi bir konudaki dav ranış ve eylemlerini kendine özgü bir düzen içinde sürdürmek.
Yolu düşmek (bir yere) : O yer yolu üzerinde bulunmak, oraya uğra mak.
Yoluna can vermek (baş koymak) : Birinin uğruna ölümü bile göze
almak
Yolun (yolunuz) açık olsun : “Gittiğiniz yere kazasız belasız gitmenizi
dilerim.” anlamında.
Yoluna girmek (iş): O iş istenildiği gibi yürümek (olmak). Yoluna koymak (işi): Bir işi düzene koymak (Kars. Belini doğrult-
mak.)
Yolunda gitmek: -1. Bir iş istenildiği gibi yürümek. -2. Bir kimseyi izle mek, onun gibi yapmak
Yolunu beklemek (gözlemek): Gelmesini beklemek
Yolunu bulmak: -1. Amacına uygun bir çalışma düzeni içine girmek. -2. Bir işin yapılmasındaki kolaylığı bulmak -3. Yasadışı yollardan ka zanç sağlamak.
Yolunu yapmak : Bir işi olumlu bir biçimde sonuçlandırabilmek için uy gun girişimlerde bulunmak.
Yolu tutmak : Bir yoldan hiç kimseyi geçirmemek ya da geçenleri de netlemek için gerekli Önlemleri almak.
Yol vermek: -1. Geçmesine müsaade etmek -2. İşten uzaklaştırmak, görevine son vermek (Kars. Kapının önüne koymak, sepet havası
çalmak.)
Yol yakınken : Yakın olduğu sezilen kötü duruma düşmeden, fazla ge cikmeden.
Yol yordam : Herhangi bir şeyi yaparken uyulan kural ve yöntemlerin
tümü.
Yorgan döşek yatmak: bk Yatak yorgan yatmak
Yorgan gitti kavga bitti: “Anlaşmazlığı doğuran neden ortadan kalkın ca çekişme de son bulmuş oldu.” anlamında.
Yorgun argın : İyice yorulmuş, gücü kuvveti tükenmiş olarak
Yorgun düşmek : Hertıangi bir işi yaparken çok yorulmuş olmak
Yorgunluğunu almak: -1. Bir süre dinlenerek yorgunluğunu gider mek -2. Bir şey kimi yönleriyle bir kimsenin yorgunluğunu gidermek
Yorgunluğunu (yorgunluk) çıkarmak : Yorgunluğu dinlendirici bir şey le ya da işle gidermek
Yorgunu yokuşa sürmek : Zor bir işi birtakım söz ve davranışlarla da ha da zorlaştırmak; işi yokuşa sürmek.
Yön vermek (birine, bir şeye) : Ona yeni bir biçim ve düzen vermek; İstikamet vermek
Yörüngesine oturmak: Bir iş istenilen yönde gelişmek, yoluna gir mek; rayına oturmak.
Yörüngesine oturtmak (bir işi) : O işi yoluna koymak; rayına oturt mak.
Yufka yürekli: Acıklı durumlara katlanamayan (kimse); yüreği yufka.
Yuf (yuha) çekmek (yuhaya tutmak): Beğenilmeyen bir davranış; söz vb’yi protesto etmek İçin “yuh” diye bağırmak


Yukarıdan aşağı süzmek (birini): Bir kimsenin her yanına dikkatlice bakmak
Yukarıdan bakmak (birine) : bk Tepeden bakmak.
Yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal: bk. Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık.
Yuları birinin elinde olmak : O kimsenin her şekilde denetiminde, bo yunduruğunda olmak, ona bağımlı olmak
Yuları eksik.: Kaba, görgüsüz (kimse).
Yuları ele vermek (kaptırmak) : Başkasının buyruğu altına girmek.
Yumruk atmak (indirmek): Yumrukla vurmak
Yumruk göstermek : Korkutmak, tehdit etmek.
Yumruk kadar : -1. Küçük (çocuk). -2. Aşağı yukarı yumruk büyüklü ğünde olan.
Yumruk yumruğa gelmek : Yumruk vurarak döğüşmek.
Yumurta kapıya gelmek (dayanmak): Yapılacak iş için zaman çok daralmış olmak, çok sıkışmak
Yumuşak başlı: Söz dinleyen, uslu,, uysal (kimse).
Yumuşak yüzlü : Hemen her İstenileni, güceniklik olmasın diye yap maya çalışan (kimse).
Yurt tutmak: Bir yen yurt edinmek, o yerde devamlı yaşamaya başla mak; vatan tutmak.
Yuva kurmak: Evlenmek.
Yuvarlak hesap : Küçük tutarlar atıldıktan sonra geriye kalan hesap;
toparlak hesap.
Yuvarlak konuşmak: Gerekeni kesin olarak söylememek, genel ola rak konuşmak, değişik yorumlanabilecek sözler söylemek.
Yuvarlak laflar: Açık, somut olmayan sözler.
Yuvarlak sayı: Bütüne tamamlanmış sayı.
Yuvarlanıp gitmek : -1. İçinde bulunulan koşullara ve gelir durumuna göre yaşamını sürdürmek. -2. Birdenbire Ölmek.
Yuvasını bozmak {dağıtmak): Aile birliğini, dayanışmasını bozmak.
Yuvasını yapmak : Ona hak ettiği karşılığı vermek; onun hakkında gel mek.
Yuvasını yıkmak: -1. Biri birtakım nedenlerle kendi aile düzenini boz mak. -2. Bir kimsenin eşinden ayrılmasına yol açmak.
Yük kaldırmak: İşlerin en zorlusunu üzerine alıp ötekilerin işini kolay laştırmak.
Yük olmak (birine) : -1. Bir kimseyi, başka birinin masrafını ödemek durumunda bırakmak. -2. Güç bir işi başkasına yaptırıp onu sıkıntıya sokmak.
Yüksek perdeden konuşmak: -1. Bir yerde herhangi bir nedenle yük sek sesle konuşmak. -2. Kendini başkalarından üstün gördüğünü ima eder biçimde konuşmak. -3. Gerçekleştirilmesi güç olan işleri ya pabileceğini abartılı biçimde söylemek.
Yüksekten atmak: Yapılması çok güç olan ya da kendi bilgi, beceri ve yeteneğini aşan işleri yapabileceğini söylemek. (Kars. Mangalda kül bırakmamak, martaval atmak, palavra atmak.)
Yüksekten bakmak (birine) : bk. Tepeden bakmak.
Yüksekten uçmak (yükseklerde dolaşmak) : Elde edilmesi güç şey leri istemek.
Yükte hafif pahada ağır : Taşınması kolay, parasal değeri yüksek eş ya için söylenir.
Yükünü tutmak: Herhangi bir işten çok para kazanıp zengin olmak
Yüreği ağzına gelmek: Beklemediği bir anda karşılaştığı tehlikeli bir olay nedeniyle çok korkmak.
Yüreği dayanmamak (bir şeye): Herhangi bir acıklı durum karşısın da büyük bir act duymak; içi dayanmamak.


Yüreği çarpmak : Heyecan, korku vb. nedeniyle yüreği hızlı çalışmak.’
Yüreği geniş : Hiçbir şeyi kendine dert edinmeyen (kimse); içi geniş.
Yüreği götürmemek (kaldırmamak) : Üzücü bir duruma katlanama-mak; İçi götürmemek.
Yüreği hop etmek (hoplamak): Bir şeyden birdenbire korkup heye canlanmak; içi hop etmek.
Yüreği kalkmak : Çok korkmak, korkup heyecanlanmak.
Yüreğine (soğuk) su serpilmek: Duyduğu ferahlatıcı bir olay, haber nedeniyle üzüntüsü, kaygısı azalmak, hafiflemek.
Yüreği oynamak : Çok korkmak
Yüreği parçalanmak (parça parça olmak): Herhangi bir actlı, üzücü durumdan çok üzülmek, bu durumda dan kimseye, çok acımak; içi parçalanmak.
Yüreğine işlemek: Bir şeyden olumsuz yönde etkilenip üzülmek, içi ne işlemek; içine işlemek.
Yüreğine od (ateş) düşmek: Büyük acı duymak; içine od (ateş) düşmek.
Yüreği yağ bağlamak: İstediği bir şey gerçekleştiği için çok sevin mek.
Yüreği yufka : bk. Yufka yürekli.
Yürek Selanik (birinde): (Şaka yollu) Çok korkak (kimse).
Yürürlüğe girmek: Bir anlaşma, yasa vb.de yer alan maddeler (hü kümler) kararlaştırılmış bir tarihte uygulanmaya başlanmak.
Yüz aklığıyla (yüzünün akıyla) çıkmak (bîr işten) : Bir işi kendisin den beklendiği gibi eksiksiz ve başarılı bir biçimde yapıp bitirmek.
Yüz bulmak (biri, birinden): -1. Ondan yakın ilgi ve destek görmek. -2. Ondan şımarmasını, yaramazlık yapmasını hoş görecek kadar ilgi ve yakınlık görmek.
Yüz bulunca (verince) astar istemek (yüz verdikçe yüz daha İste mek) : Gördüğü küçük bir ilgiden şımarıp, olmayacak işler yapmaya kalkışmak.
Yüz çevirmek (birinden): Ona karşı gösterdiği yakın ilgi ve desteği kesmek. (Kars. Dirsek çevirmek.)
Yüze gülmek (biri) (bir şey): -1. Yapmacık olarak güler yüz göster mek. -2. İç açan, ferahlık veren bir görünüşü olmak.
Yüzüne gülmek : -1. Ortadostmuşgtbi davranmak. t2. Ona ilgi göster mek.
Yüzüne güfmak: Ona dalkavukluk etmek.
Yüzüne kan gelmek: Sağlığına kavuşmak.
Yüzüne karşı (söylemek): Karşısına geçip, çekinmeden (söylemek).
Yüzüne tükürseler yağmur yağıyor sanır : “Hiçbir sözü ya da davranı şı onur kına saymıyor, arsızca davranıyor.” anlamında.
Yüzüne vurmak (çarpmak) (bir suçu, kabahati): Kabahatini, kusuru nu yüzüne karşı söyleyip ayıplamak, kınamak
Yüzünü ağartmak: Kendisinin-ya da başkasının övüneceği bir iş yap mış olmak.
Yüzünü ekşitmek (buruşturmak) : Herhangi bir şeyden memnunluk
duymadığını yüz ifadesiyle belirtmek.
Yüzünü gören cennetlik : “Hiç ortalıkta görünmüyor (görünmüyor-
sun).” anlamında sitem sözü.
Yüzünü görmemek: Birini uzun süreden beri görmemiş olmak.
Yüzünü güldürmek : Onu sevindirmek, mutlu etmek.
Yüzünü kara çıkarmak: Birini, ileri sürdüğü bir görüşte yanıldığını or taya koyarak utandırmak.
Yüzünü kızartmak: -1. Herhangi bir şeyi yapmadan.önce utandığını yüz ifadesiyle belli etmek. -2. Birini utanacak bir duruma düşürmek.
Yüzünün akıyla çıkmak (bir işten): Yüz akıyla çıkmak.
Yüzünü şeytan görsün : Sevilmeyen bir kişiye duyulan nefreti bildirir.
Yüzünüze güller (gülsuyu) : İğrenç bir şey anlatılırken, orada bulunan lar tiksinmesin diye söylenir.
Yüzü olmamak: bk. Yüzü kalmamak.
Yüzüstü bırakmak (birini) (bir şeyi): -1. Onu yapayalnız, kötü bir du rumda bırakmak. -2. Bir işi savsaklamak, ihmal etmek.
Yüzüstü kalmak : Bir iş zamanında yapılmamak.
Yüzü suyu hürmetine : Ona duyulan saygı gereği.
Yüzü tutmamak(bir şey söylemeye): Çekinme, sıkılma, gibi nedenler le bir kimseden bir şey istemeye, ona bir şey söylemeye çekinmek.
Yüzü yerde : Mahcup, utangaç, alçak gönüllü (kimse).
Yüzü yok: “Bir şey istemeye, yapmaya cesareti yok.” anlamında.
Yüz vermek (birine): -1. Ona ilgi ve yakınlık göstermek. -2. Ona hoş görülü davranmak, onu şımartmak.
Yüz yüze bakmak: Birbirleriyle her zaman karşı karşıya gelip konuşur
durumda olmak
Yüz yüze gelmek: Karşılaşmak, karşı karşıya gelmek.

2
1
2
0
2
1
0
👍
👎
😍
😥
😱
😂
😡
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan, isimsiz ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.